Parapsikoloji
Parapsikoloji nedir? |
Parapsikoloji bilimsel yöntemi ve uygulaması tartışılan birçok konuyu inceler. Bilim insanlarının sesinin az çıkmasından dolayı yanıtlardan çok sorulardan oluşan bir konudur. Parapsikoloji, tıpkı metafizik gibi kenarda olan ve tam bilim olarak olgunlaşmamış bir çalışma alanıdır. Kelime anlamı olarak psikolojinin ötesinde, ardında, kenarında bulunan manasındadır. Parapsikoloji başlığı altında; durugörü (clairvoyance), telepati, psikokinezi, öngörü (precognition), bedensiz ölü ruhlarla bağlantı kurma (spiritüalizm), ruh göçü (reenkarnasyon) sayılabilir. Bunlar içinde durugörü; farklı zaman ve mekânlarda oluşan olaylarla ilgili bilgiyi, normal insanlardan farklı olarak bilebilmek, hissedebilmedir. Telepati, toplumda daha iyi bilinen bir kavramdır ve düşünce iletişimi, bir zihinden diğerine doğrudan içsel deneyime ait bilgi iletimi olarak tanımlanır. Öngörü ise; gelecekte olabilecek olayları, zamanı gelmeden önce, belli bir eğri içinde kalarak gerçekleşme zamanını da doğru olarak tahmin edebilmektir. Bu nedenselliğe karşı çıkar ve "etki"nin, "neden"inden önce olduğu anlamına gelir. Retrokognisyon, uzak geçmişteki bir olayın algılanması olarak açıklanır. Parapsikoloji Neden Bilim Olamıyor? |
TELEPATİ – Uzaduyumun Bilimsel İncelenmesi
Eski adıyla Sovyetler Birliği’nde 1919 yılında meydana gelen ünlü “Gümüş Kaşık Olayı” telepati çalışmalarında bir dönüm noktası oluşturmuştur. Bir elektroteknikçi olan Bernard Kaschinsky materyalist bir insandı, olağandışı olaylara inanmak gibi bir eğilimi de yoktu. Bir gece yatağında uyurken gümüş bir kaşığın cam bardağa vurmasından hasıl olan bir sesle uyandı. Gürültünün geldiği kaynağı odasında boşuna aradı!
Ertesi gün, tifoya yakalanmış bir arkadaşının gece yarısı öldüğünü öğrendi. Başsağlığı dilemek üzere arkadaşının evine gittiğinde yatağın yanındaki masanın üzerinde duran gümüş kaşıkla cam bardağı görünce çok şaşırdı. Ölen arkadaşının annesi Kaschinsky’nin bardağa dikkatle baktığını görünce kaşıkla bardağı eline alarak oğlunun nasıl öldüğünü izah edip gözyaşları içinde şunları anlattı: “İlacını bardakta işte böyle karıştırdım, tam vermek üzereydim ki gözleri kapandı. İlacı almak nasip olmadı.” Kaschinsky kaşığın bardakta çıkardığı sese dikkat etti, tıpkı dün gece uykusunda duyduğu sese benziyordu. Bir kilometre uzaktan, tam da arkadaşının öldüğü saatte duyduğu sesti bu. Acaba hangi esrarengiz güç bu kadar uzaktan, hem de derin uykudayken kaşık sesini duymasına sebep olmuştu!
Kaschinsky bu esrarengiz olayı aydınlatmaya karar verdi. Ünlü Sovyet bilim adamı Alexander Wassilyewitsch ile insanın sinir sistemi üzerinde yaptığı çalışmalar sonunda, sinir sisteminin henüz bilinmeyen birçok etkiye tepki verdiğini ve kendinin böyle bir yeteneğe sahip olduğunu keşfetti. (Sayfa: 10-11)
Kaschinsky’nin çalışmalarıyla yakından ilgilenen kişilerden biri de devrin tanınmış hayvan terbiyecilerinden Wladimir Durov’du. Yaptığı çalışmalar, hayvanlar arasında düşünce naklinin mümkün olduğunu gösteriyordu. On binden fazla deneydeki rastgele başarı olasılığının 10 milyonda 16 olduğu ortaya çıktı. En şüpheci uzmanlar bile bu sonuç karşısında ikna olmuşlar, Durov’un emirlerini hayvanların yerine getirdiğini kabul etmek zorunda kalmışlardı. Çalışmaları esnasında Durov’un beyninin 1,8 mm uzunluğunda yüksek frekanslı dalgalar yaydığı saptandı. Durov insan ve hayvanların gözlerinden ışınlar çıktığını ileri sürüyordu. En vahşi hayvanların bile insan bakışlarıyla ehlileştirilebileceğini kanıtlamış, öteden beri esrarını koruyan insanın ensesine bakarak tesir yaratma olayını da incelemiştir. Durov, eğer bulgularında bir yanlış varsa bilim adamlarının bunları ortaya çıkarmasını istemiş, ancak bilim çevrelerinden bu meydan okumaya hiçbir itiraz gelmemişti. Bu arada çalışmalar sürmüş ve bazı Sovyet bilim adamları gözlerden çıkan ışınlarla kozalaksı bez, yani epifiz arasında bir ilişki olduğu görüşünde birleşmişlerdi. Bu ister istemez insanın aklına doğu mistisizmindeki “Üçüncü Göz”ü getirmektedir. Eski metinlerde üçüncü gözle kozalaksı bez arasında bir bağlantıdan söz edilmiştir.
1959 yılında Buenos Aires’de yapılan Psikologlar Kongresinde, kozalaksı beze uygulanan elektriksel bir impulsun süjede hayali ışık etkisi yarattığı, aynı zamanda gözde ağ tabakası fenomenleri meydana getirdiği saptandı. Durov, insan bakışlarıyla belirli yılan ve balıklarda felç olayları yaratılabileceğini de keşfetmişti. Gözlerden çıkan bu ışığın dalga boyu yaklaşık yüzde 8 mm’dir, yani radyo dalgaları ile enfraruj dalgaları arasındadır. (Sayfa: 11-12)
1942 yılında Profesör S.J.Turlugin’in telepatiyle ilgili çok önemli bir çalışması Leningrad’da yayımlandı. Konuyla ilgili olarak Turlugin şöyle diyordu: “Eğer alıcı ( ikinci insanın ensesi) vericinin ( insan gözü) bakış açısı içindeyse, ince delikli bir tel örgü arkasında oturan birini bile ayağa kaldırabilir.” Turlugin daha sonra bu ışınların çok ince optik ağlar içinden geçebileceğini de saptadı. Turlugin insan gözünden çıkan ışınların çok kısa elektromanyetik dalgalar olduğu sonucuna vardı, yüksek frekanslı milimetrik dalgalardı bunlar. (Sayfa: 13)
Telepati olayı birçok yönden araştırılmaktadır, hipnoz da bu araştırma alanlarına dahildir. Hipnoz altında kişiyi geçmişe götürme olayına ekminezi denir. İlginç bir ekminezi olayı Dr. L.B. Kompaneyez tarafından gerçekleştirilmiş ve 73 yaşındaki bir kadın 8 yaşındaki yaşamına geri götürülmüştür. Kadın 65 yıl evvelki bir günü tüm ayrıntılarıyla hatırlamakla kalmamış, devrimden sonra kaldırılan imla kurallarıyla yazı yazıp tüm deney boyunca gözlüksüz olarak gayet net bir şekilde görebilmiştir. Gayet açıktır ki hipnoz aracılığıyla beyin ve vücuttaki bazı ‘alıcılar’ ve hangisi olduğunu henüz bilmediğimiz ‘alıcı organlar’ faaliyete geçmektedir. Büyük olasılıkla bu alıcılar maddi karakterdedir. (Sayfa: 15)
STALİN’in Ünlü Telepatı WOLF MESSİNG
Wolf Messing, 1899’da Varşova yakınlarındaki Gora Kalwaria’nın küçük bir köyünde doğdu. Ailesi son derece yoksul ama dindar kişilerdi. Altı yaşındayken Talmud’u ezbere bilen Wolf’un güçlü bir hafızası vardı. Köyün hahamı Wolf’un okula giderek din dersleri almasını ve haham olmasını önerdi, Wolf bu öneriyi kesin olarak reddetti. Bir gün babası onu sigara almaya göndermişti. Akşam vakti evlerinin verandasının basamaklarında beyaz giysiler içinde adeta parıldayan devasa bir kişi aniden önünde belirdi, “Oğlum, sana geleceğini bildirmek üzere Yukarı’dan gönderilen bir haberciyim ben! Okula git, duaların gökleri hoşnut edecektir” diyerek ortadan kayboldu. Wolf yere serildi kaldı, kendine gelince başında telaşla bekleşen ana babasına başından geçenleri anlattı. Bu olaydan sonra daha fazla direnemeyerek okula başladı.
Okulda dua ile geçen hayat onu mutlu etmiyordu. On bir yaşındayken cebine birkaç kuruş koyup bir trene kaçak olarak bindi, oturma yerlerinden birinin altına gizlendi. Kontrolör bilet sorunca bir gazeteden kopardığı kağıt parçasını adama uzattı ve kontrolörün bunu bir bilet olarak algılaması için telkinde bulunmaya başladı. Kontrolör kağıt parçasını elinde evirip çevirdikten sonra “Madem biletin var orada neden saklanıyorsun? Hadi kalk iki saat sonra Berlin’de olacağız” dedi. Bu olay Wolf’un zihni yeteneğini ilk keşfedişiydi, kontrol memurunun zihnini yönlendirebildiğini anlamıştı.
Berlin’de bakkal çıraklığı yaparken bir gün yolda açlıktan düşüp bayıldı. Hastaneye kaldırdılar. Hastanenin psikiyatristi Dr. Abel çocuğun olağanüstü yetenekleriyle ilgilendi ve ona isterse katalepsi haline girebileceğini söyledi. Daha sonra Wolf çeşitli yerlerde gösteriler yapmaya başladı, bir tabuta giriyor ve üç gün süreyle bir ceset gibi yatıyordu. Viyana’da yaptığı bir programdan sonra Albert Einstein ve Sigmund Freud’la tanıştı, yaptığı telepatik numaralarla onları da şaşırttı.
On yıl süreyle tüm dünyayı dolaştı. Hindistan’da Gandhi ile görüştü ve Gandhi’nin yaptığı bir testi de başarıyla atlattı. Polonyalı bir kontun mücevherlerini bularak ününü iyice artırdı. Messing, 1937 yılında Varşova’da verdiği bir temsilde “Hitler doğuya saldırırsa mahvolur” demişti, oysa ortada henüz savaş filan yoktu. Hitler tüm inançlı mistikler gibi bu kehanetten etkilendi ve Messing’in başına 200 bin Mark ödül koydu. 1939’da Alman orduları Varşova’ya girdiğinde bir Nazi subayı Wolf’u sokakta çevirip kimlik sordu, onun Messing olduğunu anlayınca insafsızca döverek hapse attı. Yetenekleri bu sefer de Wolf’un imdadına yetişmişti. Tüm subay ve erlerin kendi hücresinde toplanmaları için zihinlerine telepatik emirler gönderdi, gerçekten de bir süre sonra hepsi hücresinde toplandılar. Wolf yattığı yerden fırlayarak kapıyı üstlerine kilitleyip kayıplara karıştı. O akşam Sovyet sınırını geçmeyi başardı, ama ana babasıyla kardeşleri Naziler tarafından acımasızca katledildiler.
Sovyetlerdeki Bielorusi kentinde gösteri yaparken iki Sovyet polisi tarafından sahneden alınarak apar topar Stalin’in huzuruna çıkarıldı. Stalin onun ününü duymuştu, Messing’i denemeye karar verdi. İlk denemede yeteneğini kullanarak Moskova’daki Gosbank gişesinden 100 bin Ruble çalmasını istedi. Messing bankaya girdi ve not defterinden kopardığı iki boş yaprağı gişedeki memura uzattı, sonra da adama 100 bin Rubleyi çantaya koyması için zihni telkinde bulundu. Memur hemen harekete geçip paraları çantaya yerleştirdi. Messing çantayı alıp bankadan çıktı ve dışarda bekleyen Stalin’in görevlendirdiği iki adama para dolu çantayı gösterdi. Sonra geri dönüp veznedara biraz evvel verdiği çeklere tekrar bakmasını söyledi, boş kağıt parçalarını gözden geçiren adam kalp krizi geçirerek olduğu yere yığıldı!
Stalin bu sefer daha zor bir deneme yapmaya karar verdi. Messing bir hükümet binasına götürülecek ve oradan çıkması istenecekti. Binada görevli tüm muhafızlar Messing’i binadan çıkarmamak için sıkı emir almışlardı. Wolf rahatlıkla binadan çıkmayı başardı, üstelik onu gören tüm muhafızlar selam durmuşlardı. Stalin bu olaydan çok etkilendi ve son bir deneme daha yapmak istedi.
Bu sefer Messing izinsiz ve geçiş belgesi olmaksızın Stalin’in Kuntsevo’daki odasına girecekti. Evin çevresinde çok sayıda muhafız vardı, koruma olağanüstüydü. Birkaç gün sonra Messing Stalin’in bulunduğu binaya girdi, muhafızlar selam duruyor, hizmetkarlar saygıyla kapıları açıyorlardı. Bir dizi odadan geçtikten sonra Stalin’in bulunduğu odaya girdi. Stalin Messing’i karşısında görünce hayretten donakaldı. Bunu nasıl başardığını sorunca Messing, “Muhafiz ve hizmetkarlara zihni telkinde bulundum, ben Beria’yım, ben Beria’yım dedim” diye yanıtladı. Oysa Messing Stalin’in gizli polis şefi Laurenti Beria’ya hiç benzemiyordu! Bu olaylar duyulunca Messing’in ünü tüm Sovyetlere yayıldı. Bazı siyasiler onun çok tehlikeli biri olduğunu söyledilerse de Stalin Wolf’u korumaya devam etti.
Sovyet bilim adamları ve parapsikologlar onunla deney yapmak için birbirleriyle yarışır olmuşlardı. Messing, Rus Alman ilişkilerinin çok iyi olduğu 1940 yılında bir kehanette bulunarak Sovyet tanklarının faşizmi ezeceğini ve Berlin sokaklarında boy göstereceğini söyledi. Oysa Stalin o günlerde Hitlerle bir saldırmazlık antlaşması imzalamıştı. Fakat antlaşma çabuk bozuldu ve Nazi orduları Sovyet topraklarına girdiler. 1943 yılında Messing, Baltık, Beyaz Rusya, Ukrayna ve Kırım’ın Nazilerce işgal edileceğini söyledi ve aynen dediği gibi de oldu. Bir emniyet tedbiri olarak götürüldüğü Sibirya Novosibirsk’te savaşın 1945 Mayısında sona ereceğini söyledi ve savaş Mayısın ilk haftasında sona erdi. 1940 yılında yaptığı kehanet doğru çıkmış, Sovyet tankları Berlin sokaklarında boy göstermişti. Messing Sovyetlerde kazandığı paralarla Kızıl Ordu’ya iki uçak hediye etti.
Tüm zamanların en büyük telepatlarından biri olan Wolf Messing, kendisi hakkında sorulan sorulara verdiği yanıtlarda olağanüstü yeteneğine dair bazı ipuçları vermiştir. Messing telepati yeteneği hakkında şunları söylemiştir: “İnsanların düşünceleri imajlar halinde gelirler bana. Nerede olurlarsa olsunlar vizyonları alırım. Düşünce okuma gücünde doğa üstü ve esrarlı bir durum yoktur. Benim yaptığım, doğal yasaları disiplin altına alarak kullanmaktan ibaret. Kendimi karışık tesirleri alacak şekilde bir tür derin gevşeme haline sokmakla işe başlıyorum ve telepati kolayca meydana geliyor. Hangi düşünce olursa olsun alırım. Vericinin vücuduna dokunursam, düşüncelerini diğer düşüncelerden arınmış olarak almam daha kolay olur, ama fizik temas ille de gerekli değildir benim için. Gözlerimi bantla kapattıklarında telepatik faaliyet daha kolay olur. Vericiyi görmediğim durumlarda, düşüncesini yakalamak için tam bir konsantrasyona girerim. Sağır ve dilsizlerden gelen yakalanması pek kolay düşünceler çok ilgi çekicidir. Galiba diğer insanlardan daha açık seçik düşündükleri için böyle oluyor. Vericinin zihni karışıksa ve çelişkili düşüncelerle doluysa, telepat tıpkı bulanık çekilmiş bir fotoğraftaki gibi net olmayan vizyonlar görür.
“Telepatik faaliyet belki de elektromanyetik alanlara bağlıdır ya da henüz varlığından haberdar olmadığımız başka bir alana. Ünlü astrofizikçi N. Kozirev telepatinin çekim alanına bağlı olduğunu düşünüyor. Bilim telepatiyi mistik bir atmosferden kurtararak nasıl çalıştığını keşfetmelidir. Radyo dalgalarını tanıyalı çok olmadı, neden telepati bu türden yeni bir buluşa bizi yöneltmesin? Bilginlerin, hayatlarına her an karışan telepatiyi anlamamaları ya da anlamak istememeleri beni daima hayretler içinde bırakmıştır. Ortaçağ allamesi gibi davranmıyorlar mı? Skolastik bağlılık atın ağzındaki dişleri saymaya mani oluyordu. Tanrıya inanmamakla birlikte mistik bir cemiyete de girdim, o zamanlar spiritizm hayli revaçtaydı. Spiritler, şüpheci kimselerin bedensiz ruhlarla temasa engel olan etkiler yaydıklarına inanıyorlardı. Oysa benim bulunduğum celselerde masa darbeleriyle mesaj alınmış, bedensiz varlıklar kara taş üzerine tebeşirle yazılar yazmışlardı, bazıları da fantom meydana getirmişlerdi.
“Yüzü gülmemişlere yardım etmek için tüm yeteneklerimi kullanmaya hazırım. İnsanların zihnine etkili düşünceler sokabilme yeteneğinden hasta kimselere yardım için bir şifacı gibi yararlanılabilir. Zihni telkin gücümle intiharın eşiğine gelmiş insanlara cesaret ve inanç verebilirim. Geleceği görme yeteneğim dünyanın materyalist anlayışına zıtmış gibi görünebilir. Kehanette gizemin ve mantığa aykırılığın yanı sıra dolaysız bir biliş de vardır, buna önceden görme diyoruz.
“Biz, zaman- mekan ve bunların geçmiş, şimdi ve gelecekle ilişkileri konusunda karmaşık fikirlere sahibiz. Bu bilgi şu anda izah edilemez gibi görünüyor. Elbette insanın hür iradesi var, ama büyük merkezler de mevcut. Gelecek, geçmişle şimdinin devamından ibarettir, aralarında düzenli bağlantılar var. Bu bağlantıların işleyiş şekli henüz aydınlatılamamıştır, ama bana göre bunlar bir bütündür. Bana geleceği nasıl bildiğimi soruyorlar. Bir irade çabası içindeyken herhangi bir olayın sonucu gözlerimin önünde bir ışık gibi beliriyor. Doğrudan bilmenin işleyiş şekli, mantıki sebep sonuç zincirinin kısa devre yapmasıdır, bu da görücüye bir olayı belirleyen zincirin nihai ve kesin sonucunu doğrudan doğruya gösterir.” (Sayfa: 18-32)
Telepati her zaman doğuştan gelen bir yetenek olmayıp Karl Nikolayev gibi sonradan da öğrenilebiliyor. Nikolayev’in telepati konusunda çocukluktan ya da aileden gelme hiçbir yeteneği ve deneyimi yoktu, sadece telepat olmaya karşı aşırı bir istek duyuyordu. Tiyatroya olan merakı onu ünlü telepatların gösterilerini izlemeye sevk etmiş, Orlando ve Wolf Messing gibi büyük üstatları izleyerek telepat olmaya karar vermişti.
İşe dostlarıyla başladı. Evlerinden kendine zihni telkinler göndermelerini istiyor ve bunları tahmin etmeye çalışıyordu. ‘Karl sigaranı yak’, ‘döne döne yürü’ türünden kısa telkinleri algılamada büyük başarı sağlayınca alıştırma yaparak telepat olunacağı fikri iyice kafasına yattı. Söylediğine göre bu çabaları biricik oğlunu annesiz büyütebilmesinde kendine çok yardımcı olmuştu. Bir keresinde, arkadaşlarıyla uzakça bir kente eğlenmeye giden oğlunu koca kentte telepati gücüyle bulmayı başarmıştı. Karl Nikolayev, eğer isterse her insanın telepat olabileceğini, herkeste parapsişik yetenekler bulunduğunu, sürekli deneyler yaparak bu yeteneği geliştirmenin mümkün olduğunu söylüyordu.
Bir keresinde Kamensky Moskova’da boş bir sigara kutusuna konsantre olmuş, Leningrad’da bulunan Nikolayev “Sigaraya benzer şeyler, kutu bu, içi boş, yüzeyi soğuk değil, kartondan” diyerek tam isabet kaydetmişti. Bir keresinde de sayısız gözlemci bilginin önünde bir deney yapılmıştı. Sibirya’nın Novosibirsk kentinde bulunan Nikolayev, Moskova’da bir halteri kaldıran Arlaşin’e konsantre olmuş ve aynen şunları söylemişti “Madeni, yuvarlak, uzun, iri, sert, mat demir çubuk, ham demir gibi, ağır, ne olabilir? Halter bu” (Sayfa: 33-44)
Ünlü “Gümüş Kaşık” olayının kahramanı Bernard Kaschinsky Durov ile ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor: “1919 yılında duyu dışı algılama konusunda görüşmek üzere Durov’a gitmiştim. Telepatik bir mesaj alırken nasıl bir izlenim edindiğini sorduğumda “Çok kolay, şuraya oturun” dedi. Bana arkasını döndü ve kağıda bir şeyler karaladı, kağıdı masaya bırakıp eliyle üstünü kapattı. Anormal hiçbir şey hissetmedim, ama sağ elimle kulağımın arkasına dokundum. Durov elini kağıttan çekti ve okumam için önüme sürdü. Kağıtta “Kulağının arkasını kaşı” diye yazıyordu. “Bunu nasıl yaptınız?” diye sordum. Gülümseyerek “Kulağınızın arkasında kaşıntı olduğunu hayal ettim ve kaşımak için sağ elinizi kaldırmak üzere olduğunuzu düşündüm. Ya siz ne hissettiniz?” dedi. Şüphesiz onun yolladığı mesajın farkında olmamıştım, ama kulağımın arkasını kaşımak ihtiyacını duymuştum.” (Sayfa: 46)
Yüzbaşı Bowers iki zarfı da açtı, zarfların içinden birer küçük zarf daha çıktı, onları da açtı. İki adam aynı tarihi taşıyan kağıtları yan yana koyup karşılaştırdılar. Kağıtlardaki işaretler p oranında birbirini tutuyordu. “Şu anda tarihi bir olaya şahit oluyoruz” dedi yüzbaşı Bowers, “ilk defa her türlü hileden uzak ve hiçbir aracı kullanmadan yapılan bu deneyde bir beyinden diğer beyne düşünce aktarılmıştır.” Deneyi gerçekleştirenler deniz subayı Teğmen Jones ve Kuzey Carolina Duke Üniversitesi öğrencisi Smith Durham idi.
Deneyin yapıldığı 16 gün boyunca öğrenci Smith kilitli bir odada hiç aksatmadan belirli saatlerde otomatik bir kart karıştırıcısının karşısına oturuyor ve cihazın dışarı attığı kartlara konsantre oluyordu. Bunlar oyun kartları değil, parapsikolojik araştırmalarda kullanılan Zener kartlarıydı. Hepsi de aynı renkteydi ve beş değişik işaret taşıyorlardı. Üç dalgalı çizgi, bir daire, bir artı, bir kare ve bir yıldız. Cihazın içinde bin adet kart karıştırılıyor ve günde iki kere belirli bir saatte birer dakika arayla beş kart dışarı atılıyordu. Smith’in işi bu kartlara konsantre olmaktı.
Aynı anda iki bin kilometre uzakta, Atlantik Okyanusu’nun yüzlerce metre altındaki bir denizaltıda yol alan teğmen Jones, öğrenci Smith’in konsantre olduğu kartları tahmin etmeye çalışıyordu. Teğmen tahmin sonuçlarını bir kağıda yazıyor ve kaptan Andersen’e teslim ediyordu. Test bittiğinde teğmen Jones her on karttan yedisini doğru tahmin etmişti. Herhangi bir sahtekarlık söz konusu olamazdı, çünkü denizaltıyla kilitli odadaki öğrenci arasında hiçbir bağlantı yoktu. Deney, iki beyin arasında çok uzaktan bağlantı kurulabileceğini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir kesinlikle kanıtlamıştı. Böylece parapsikolojik çalışmalar sonunda bilimsel alana da taşınmış oldu. (Sayfa: 47-48)
31 Ocak ile 9 Şubat 1971 tarihleri arasında gerçekleşen Apollo 14’ün uzay yolculuğu tüm dünya tarafından ilgiyle izlenmişti. Ama izleyicilerden hiç kimse Kaptan E.D. Mitchell’in uçuş esnasında Zener kartları üzerine konsantre olarak dünyaya dört defa telepatik mesaj gönderdiğini bilmiyordu. Mesajlardan ikisi Ay’a giderken, ikisi de dönerken gönderilmişti. Önceden seçilmiş dört kişi, milyonlarca kilometre öteden gönderilen bu sinyalleri almaya çalışmıştı. Sonuç: Telepatik aktarım yapılmış, psi yeteneğinin çok elverişsiz şartlar altında da (uzayda) gerçekleştirilebileceği anlaşılmıştı.
Yer’den verilen telepatik bir şifreyle uçuş sırasında bir de yörünge değişikliği yapıldığı bilinmektedir. Yerdeki süjelerden biri Olof Johnson adlı bir mühendistir. Olof aynı zamanda Nasa’nın resmi medyumudur. Johnson’un sonradan açıkladığına göre, kendisi gönderilen telepatik sinyallerin çoğunu gayet net bir şekilde almıştır. Mitchell ise Olof’un gönderdiği sinyali gönderilmesinden 1-2 saniye önce almıştır. Bu durum, alıcı ve verici kişilerin o anda değişik zaman koordinatlarında bulunmalarından meydana gelmiştir. (Sayfa: 58-59)
Laboratuvar deneylerinde alıcıyla verici arasında kusursuz bir telepatik ilişkinin oluşması üç temel şarta bağlıdır. 1- Alıcı ve vericinin dikkatleri deney malzemesi üzerinde değil, birbirlerinin zihinleri üzerinde odaklanmalıdır. 2- Her iki zihin arasında fiziki bir etkileşim noktası bulunmalıdır. 3- Alıcının zihni tüm imaj ve sembollerden arınmalıdır. Yanında bulunan seyircilerin neden olacağı korku, endişe ya da gerilim kusursuz bir telepatik ilişkiyi engelleyen etkenlerdir.
Sempatik sinir sistemi, genel olarak parasempatik sinir sisteminin vücuttaki hasmı olarak çalışır. Örneğin, parasempatik sinir sistemi kalp atışını yavaşlatırken, sempatik sinir sistemi hızlandırır. Sempatik sinir sistemi adrenalin ve adrenalin benzeri bileşimlerce etkin hale getirilir. Bu yüzden sempatik sinir sisteminin etkinliğine adrenerji demekteyiz. Günlük yaşamda karşı karşıya kalınabilecek korku, savaşma ya da firar etme duygularının kişide oluşturacağı adrenerji halinin kişinin telepatik vericilik yeteneğini artırdığı anlaşılmaktadır.
Telepati her zaman sadece iki kişi arasında cereyan etmez. Bazı olaylardan da anlaşılacağı gibi telepati, telepatik şebekenin üçüncü üyesi olaya katkısının farkında olmasa bile aynı anda ikiden fazla kişi arasında oluşabilir. Bu olaylarda da alıcıların gevşemiş oldukları ve kolinerjik bir halde bulundukları, vericilerinse gerilim içinde oldukları tespit edilmiştir. Olayın farkında olmayan üçüncü kişi de gerilim içindedir, dikkati yoğunlaşmıştır ve belki de adrenerjik hal yaratan bir kaygısı vardır. Bu kişiye olayın bilincinde olmayan bir aktarıcı, bir ayar mekanizması ya da telepatik sinyalin büyütücüsü diyebiliriz. Çok sayıda insanı içine alan telepatik bir etkileşimde bir tek vericiyle birçok alıcı olabileceği gibi, birçok vericiyle tek bir alıcı da olabilir. (Sayfa: 61-64)
Hayvanlarda telepatik yeteneğin çok gelişmiş olduğu yapılan deneylerle ortaya çıkarılmıştır. Bazı hayvanlarda bu yetenek şaşırtıcı boyutlara varmaktadır. Dodgerfield adlı köpeğin gözlerini kapayan sahibi, masadan bir kart getirmesini emrettiğinde köpek masaya gider ve istenen kartı ağzıyla alırdı. Roger adlı bir diğer köpek, sahibinin aklından geçirdiği kelimeyi sesli bir komuta gerek duymaksızın pençesini üzerinde harfler bulunan küplere değdirerek gösterirdi. Dozie adlı köpek ise, eğer sahibi 4 rakamını düşünüyorsa tam 4 kere havlardı. Ama telepat köpekler arasında en ünlüsü George H. Wood’a ait 9 yaşındaki Christ’ti. Yeteneğini birçok kez televizyon ekranlarında da sergileyen Christ, bir keresinde az önce biten beyzbol maçının sonucu sorulduğunda pençesiyle her iki takımın yaptığı sayı kadar sahibinin koluna dokunmuş ve sonucu doğru olarak bilmişti. (Sayfa: 77-78)
TELEPATİ (2. Kitap)
Uri Geller, fizik yasalarını hiçe sayan tezahürler gerçekleştirerek bilim adamlarını hayrete düşüren telepati yeteneği de gelişmiş komple bir medyumdur. Uri, Stanford Research İnstitute’ye gelmeden önce yedi dosyalama kartı üzerine basit resimler çizilmiş ve her biri ayrı zarflara konularak mühürlenmişti. Bilim adamları zarflardan birini açıyor, deney odasında bulunan Uri’den çizimi tahmin etmesini istiyorlardı. Geller yedi resmin nerdeyse tamamını doğru olarak tahmin etmişti.
Ağustos 1973’de yapılan ve 8 gün süren ikinci deneyin sonuçları daha başarılıydı. Resimler 4.500 km uzaklıktaki doğu kıyılarında çiziliyor, bir odada sıkı kontrol altında tutulan Geller’den bunları tahmin etmesi isteniyordu. Hile yapma ihtimali sıfırdı. Sonuç olarak Geller tahmin etmeye çalıştığı 15 resimden 7’sinde inkar edilemeyecek bir başarı göstermiş, 4’ünde kısmen başarılı olmuş, geri kalan 4’ünde ise hiç çaba göstermemişti. Sonuç hiç de fena sayılmazdı. (Sayfa: 20-24)
1937 yılında Harold Sherman, ünlü Arktika kaşifi Sir Hubert Wilkins’le ilginç bir telepati deneyi gerçekleştirmişti. Verici Sir Wilkins, alıcı durumundaki Sherman’a yaklaşık 5 bin km öteden mesajlar gönderiyordu. Telepat Sherman aldığı mesajı defterine şöyle kaydetmişti: “Senin (Wilkins’in) uçağa binip havalandığını görüyorum. Görüşü imkansız kılan bir kar fırtınasına yakalandığını ve zorunlu iniş yaptığını görüyorum. Akşam orada yapılacağını sandığım Mütareke Balosuna katılmaya razı edildiğini görüyorum. Askeri üniforma içinde birçok bay ve bayanlar görüyorum. Sen de bir balo elbisesi giymişsin”
Verici durumundaki Sir Wilkins’in günlüğünde ise şu satırlar kayıtlıydı: “Bu sabah Saskatchewan’a gitmek ümidiyle havalandım. Yoğun bir tipiye yakalandım ve Regina’ya inmek zorunda kaldım. Hava alanında eyalet yöneticisi tarafından karşılandım. Beni o gece yapılacak Mütareke Balosuna davet etti, baloya birinden ödünç aldığım elbiseyle katılabildim.” Telepat Sherman’ın mesajı ne kadar doğru aldığını bu kayıtlar göstermektedir. (Sayfa: 26-27)
Telepat Sherman’ın, psişik alandaki elli yıllık deneyleri ve araştırmaları birçok kitaba ve makaleye konu olmuştur. Sherman, uyguladığı metotların kolaylıkla anlaşılabilen sade egzersizlere indirgenebileceğini söylemektedir: “Önce kendinizi geçici olarak fizik varlığınızın şuurunda olmayacak şekilde gevşetmelisiniz. Bunu yapabilmek için şuurlu zihninizle bedeninizin aşağı kısımlarını gevşek bırakmalı, şuurlu zihninizin dikkatini bedeninizin yukarılarına doğru çıkarmaya çalışmalısınız, o yukarıya çıktıkça bedeninizin her bir kısmını gevşetmelisiniz. Ta ki başa kadar çıkıp sadece var olduğunuzu hissedene kadar. Bu egzersizi ya bir iskemlede ya yatakta ya da bir kanepeye uzanarak yapabilirsiniz. Bir kez şuurlu zihninizin dikkatini bedeninizden uzaklaştırdınız mı, artık size bedeninizin tüm ağırlığını iskemleye ya da yatağa bırakmış ve zihnen bedeninizden dışarı çıkmışsınız gibi gelecektir.
“Fizik bedeninizi gevşettikten sonra yapacağınız iş zihninizin şuurlu dikkatini içeri yöneltmek ve içsel şuurunuzun karanlık odasına gerilmiş olduğunu hayal edeceğiniz beyaz bir sinema perdesine bakmak olacaktır. Eğer bir verici olarak düşünce göndermek istiyorsanız, aktarmak istediklerinizi zihninizin gözündeki bu sinema perdesinde canlandırmalı ya da hissetmelisiniz. Eğer perdeyi görmekte zorluk çekiyorsanız, perdenin dikkatin odaklandığı nokta olarak orada bulunduğunu hissedin, bu da aynı sonucu verecektir. Göndermeye çalıştığınız mesajı gerginleştirmeyin ya da zorlamaya çalışmayın. Gevşemiş halinizi koruyun ve aktarmakta olduğunuz düşüncenin alınmakta olduğuna dair inancınızı koruyun.
“Bir alıcı olarak faaliyet gösterdiğiniz zaman söz konusu zihni perdeyi boş bırakın. Perdeye ya da odaklandığınız noktaya yansıyabilecek imajları zihninizin gözüyle görmeyi bekleyin. Bazen vericiden ya da kendinizi uyumladığınız kişiden kuvvetli duygular alacaksınız. Her an imajlar ya da duygular halinde mesajlar almaya hazır olun. Her insani deneyim şuurda zihni resimler halinde kaydolur ve o anda edindiğiniz duygu da bu deneyimle ilişkilidir. Duygu, düşüncenin arkasında yatan gücü oluşturur.” (Sayfa: 27-28)
Sherman, kişinin başına gelen herhangi bir şeye göstereceği duygusal tepkinin şiddetinin, yayımlanan düşünce dalgaları ya da empülslerin şiddetiyle orantılı olduğuna inanmaktadır. “Duygunun bedenin değil, zihnin bir özelliği olduğuna eminim. Bu durumda duygu beden hücrelerini masseden, ama sadece zihin tarafından idrak edilen bir şey olmalıdır. Duygu belirli bir güç ya da enerjidir.”
Sherman’a göre insan bu gücü üretmek için konsantre olmalıdır. “İstediğiniz şeyi size geliyormuş ya da oluyormuş gibi zihninizde canlandırın. Öylesine iyi bir şekilde canlandırın ki, sanki halihazırda olmuş gibi zihninizin gözünde görebilesiniz. Siz yapmayı, olmayı ya da elde etmeyi arzu ettiğiniz şeyin imajını zihninizde tuttuğunuzda arzunuz en sonunda gerçekleşecektir.”
Sherman’ın “gevşeme, zihinde canlandırma” formülü her tür psişik fenomeni gerçekleştirmek için kullanılabilir, sadece “resim” değişmektedir. Örneğin Sherman, telepatik mesajları gönderirken vericinin, mesajın alıcıya nasıl görüneceğini zihninde canlandırmasını önermektedir. O zaman verici bir mesajı ya da emri fiziki olarak doğrudan alıcıya iletmenin hissini duyabilir. (Sayfa. 28-29)
Yüksek Rehber Ruh DJWHAL KHUL : “Telepatik hassasiyet, bir mürit doğru şekilde yönlendiğinde, tamamiyle kendini verdiğinde ve grup çalışmasını öğrendiğinde normal bir şekilde kendiliğinden oluşan bir gelişme gösterir. Eğer telepatik hassasiyetin geliştirilmesi zorlanmış bir süreç olursa geliştirilen hassasiyet de normal olmaz ve geleceğe ilişkin büyük güçlük ve tehlikeleri beraberinde getirir.” (Sayfa: 30)
Telepatiyle uğraşanlar düşüncenin psişik niteliğini iyi değerlendirmek zorundadırlar. Düşünce, insanın fizik ve psişik dünyasını şekillendiren en önemli faktörlerden biridir. Düşünceler fizik formlar halinde ilgili oldukları ya da yöneltildikleri yere dalga dalga yayılırlar. Bu dalgalar düşüncenin gücüne ve mesafeye bağlı olarak ilgili oldukları varlıkların bedenine nüfuz ederler.
Düşünce, söz ve jestle ifade edilmeden de canlı bir cisim, bir tür canlı varlık haline gelir ve daima ait olduğu kişiye, eşyaya veya yere gitmeye çalışır. Eğer açık seçik durumdaysa ve belirli bir şekle bürünmüşse hızla hedefine gider. İlgili kişinin mental (zihinsel) veya astral (duygusal) bedenine ulaşır. Düşüncenin düşüncesi böylece onu alan kişide noksansız olarak ortaya çıkar.
Bir kişi düşünce yoluyla falanca yerde görünmek ya da olmak isteyince, kendini temsil eden ve arzuladığı yere ulaşan bir düşünce formu yaratır. Bu tür bir formu meydana getirmeye yetenekli olan düşünce, zorunlu olarak büyük miktarda mental beden maddesi kullanmak zorundadır. Bu form düşünenden ayrılınca küçülür ve komprime hale gelir, önemli miktarda astral maddeye bürünerek gider. İlgili kişiye ulaşmadan önce canlı bir varlık boyutuna gelinceye kadar büyür. Düşünceyi yollayan kendine yakın birini korumak amacıyla uzaktan etkide bulunmak istiyorsa, düşünce bu koruma içerikleri sayesinde orijinal bir şekil alabilir.
Günümüzde giderek gelişen parapsişik bir bilim dalı da düşünce fotoğrafçılığıdır. Bilim adamları düşünce formlarının resimlerini kaydetmektedirler. Bu da düşüncenin maddi formlar haline girdiğini göstermektedir.
Düşünce formu yaratmada esas prensip, formların gönderileceği kişinin hayrına olmasıdır. Nefsaniyet ve şer amaçlı çalışmalar, iyilerde olduğu gibi asla cevapsız kalmaz ve sahibine geri döner. Bu dönüş bir şok şeklinde olur, çünkü gidişte olduğu gibi gelişte de aynı yapıdaki düşünce kendi benzerini güçlenerek kendine çeker. İyi ya da kötü bir birim olarak gönderilen düşünce on birim olarak sahibine geri döner. Bu yüzden, temiz bir yürek ve iyi niyet kötü düşüncenin saldırısına karşı en iyi koruyucu kalkandır. Temiz niyet, ince ve akışkan maddelerden oluşan astral ve mental bedenler meydana getirdiği için kaba maddeye ait titreşimlere cevap vermez. Kötü bir düşünce saf bir bedene çarpacak olursa büyük bir güçle geri itilir ve gönderene şiddetle çarpar. Bu da iyi niyetli ve temiz kişilere düşmanca düşünceler göndermenin ne kadar tehlikeli olduğunu göstermektedir.
Telepati çalışmalarında imajinasyonun temel bir faktör olduğu açıktır. İmajinasyon, düşünülen şeyin ruhta şekillendirilmesidir. Bu şekiller ve formlar daha sonra fizik planda fizik kalıplar olarak ortaya çıkarlar.Verici süjeler, herhangi bir şekli ya da bir objenin görüntüsünü alıcıya aktarabilmek için onların imajlarını amaca uygun bir şekilde meydana getirmek zorundadırlar. İnsanoğlu zihinsel imajlar yaratma gibi bir melekeye sahiptir. Hatta bunlar hiç görmediği, duymadığı nesneler de olabilir. Bu meleke imajinasyon sürecinin en önemli yapı taşıdır.
Bazı faktörlerin telepatideki başarı oranını etkilediği gözlemlenmiştir. Bazı ilaçların telepati yeteneğini artırdığı, bazılarınınsa düşürdüğü biliniyor. Sodium Amytal ve bazı uyku ilaçları yeteneği azaltmakta, buna karşılık cafein yeteneği artırmaktadır. Telepatik yetenek bilinç ve zekayla ilgili olmayıp yaratılışla ve bilinç üstüyle ilgilidir. Geri zekalılar veya deliler telepatide sonuç alamazlar, bunun nedeni dikkatlerini toplayamamalarıdır. Alıcı ile verici arasındaki sempati, fikri ve duygusal yakınlık telepatiyi olumlu yönde etkiler. Fazla kalabalık alıcıyı rahatsız eder, bu yüzden alıcıya sempati duymayan yabancı kimselerin deneylerde bulunmaması iyi olur. Vericiler, gönderecekleri imajları zihinlerinde açıkça oluşturabilmek için emretmeye yatkın kişilerden seçilmelidir, çünkü onların ifadelerinde her zaman açıklık ve kesinlik vardır. (Sayfa: 30-41)