Ruhsallık
RAMTHA
BEN VÜCUDUMDAN DAHA BÜYÜĞÜM,
BEN AYDINLATILMIŞ OLANIM
Ben buraya, bugün halen eonlara tapanlar için yaratılan, huşu içinde bulunan, nefis, ve güzel bir bedeni sergilemek için gelmedim. Güzelliği , Ruh ve durgunluğun güzelliğini değil fiziksel olanı değerlendiriyor ve buna tapıyorsunuz. Fakat bu sizi küçültür, çünkü bu geçici bir niteliktir; evet öyle. Ve sadece kişinin fiziksel yaşantısında küçücük kalır ve söner. Ben zamanında aydınlatılmış olarak korkunçtum. Aydınlatılmış olan ne demek? Siz aydınlatılanlar için hangi kelimeyi kullanırsınız?
Anlamı ; algılayanlar, geniş vizyonu olanlar demektir. Aydınlatılmış olan tamamiyle ruhu veya zihninde gerçekleşen bildirilenlerin farkında olandır. Ve bu da aydınlatılmış olanın ruhundaki zenginliklerin vücudundaki zenginliklerden daha çok olduğu anlamına gelmektedir. Aydınlatılmış olanlar kendilerini sade bir beden olarak değil, hayatı birleştiren bir açı olarak görmektedirler. Aydınlatılmış olanlar bunlardır.
Kendini diğer yaşam formlarından ayrı, özel, farklı görmeyendir. Bunlar bilgisiz kişilerdir. Ben aydınlatılmış biriyim çünkü hayatımda ve bildiğim tüm zamanlarda kendim olmak, bir insan olmak, savaşlar çıkarmak, zalimleri yoketmek için büyük ve harika imkana sahiptim. Ne yüce bir hedef, değil mi? Fakat bu kendi kendimi aldatmama kendi kibirimi yenene kadar olmadı. Ve bu aldatmaca içerisinde, varlıklar, yaşama sizin deyiminizle bir örümcek ağı kadar yaşamıma tutunmaya çalışırken, yaşamımın ve zavallı, sefil insanlarımın anlamının ne olduğunu sordum. Ve bu her gün yaşamı kavramak için uğraştığım süreye kadar olmadı, ve her yaşadığım güne attığım işaret ile, yaşam süresinin ve yaşamın kendisinin bir ödül olduğunu anladım. Ve böylece bir kaya üzerinde oturdum ve kendimi 7 yıl boyunca tedavi ettim, bu sizin nefret duyacağınız birşey. Her gün ve her gece ruhumu sevindirdim, uyandığımda hala burada olduğumu gördüm. Ve geceyarısı gökyüzünde ayın parlayıp söndüğünü gördüğümde bu sahneye hiç doyamadım. Gözüm dönmüştü ve umutsuzdum, tümüyle tabiat ile tutkulu arzular içerisindeydim. Her gün ay ve güneş, bana hayatta olduğumu teyit ediyorlardı. Onlara tapmaya başladım. Sonunda onlarla bütünleştim. Ben aydınlatıldım çünkü fiziksel benliğimin sınırlarını aştım. Savaşçı ölmüştü: Fatih ölmüştü. Sönmek üzere olan bir ateş gibi kibir, gecenin havasında dans etmiş ve yok olmuştu. Bilgisizliğim yokolmuştu. Ve böylece ruhani bir varlık haline dönüşmüştüm. Ve bu ne demek? Ben beynimi, bedenimi ve duygusal bedenimi, fetihler için, hedefleri yakalamak için, işsiz güçsüz yatmak için ve dünyanın yeniden dirilişi için kullanmadım.
Değişmiştim. Yalnız olmak - insan insana, güç güce karşı – yerine, kendimi gün be gün, yavaş yavaş toparlayan, bu alemi fethetme değerlerine sarılan biri olarak değil, kibirliliği yenen değerlerin adamı olmak üzere buldum. Benim en bilgisiz olduğum konu neydi? Birçok konu vardı, ancak en önemli bilgisizliğim insanlarımın bilinmeyen tanrısından nefret duymamdı. Gördüğünüz gibi insanlarım tanrıya tapmıyorlardı. Onlar sadece bir tanrının olduğunu, isimsiz olduğunu ve herhangi bir yerde olmadığını ancak varolan herşeyde ve heryerde olduğunu ve herşeyin onunla varolduğunu biliyorlardı. Ve böylece bu tanrı insanlarımı boşta ve sefil bir halde bırakmıştı. Anlayamıyordum.
Eğer bir tanrıyı seviyorsan, hayatımın tatlı, mutlu olacağını, düşmanlarım ile savaşabileceğimi ve barış içerisinde yaşayabileceğimi, hayatımın tüm günlerini şarkı söyleyip dans ederek geçirebileceğimi düşünmüştüm. Fakat, benim insanlarımın bilinmeyen tanrısı, ki bu tüm hayat idi, onları çok güçlü olmayan bir yarışın köleliğine bırakmıştı. Ve ben Tanrıdan nefret ediyordum. Ve her kişinin içinden onu katletme arayışı içindeydim, çünkü fethedilmek çok kolaydı, çünkü o benim zavallı, sefil ailemi fethetmişti. Bu hayatımın en cahil noktasıydı: Tanrının fethedilebilmesi ve çünkü bir sevgili Tanrı onu kötüden, kölelikten uzak tutuyordu. Bilinmeyen Tanrının insanlarımda ve diğer insanlarda var olduğunu , kendi verdiğinin tabiatı olduğunu bilmiyordum. Tanrı sevgidir. Bu ne demek? Bu, Tanrının yarattığı ve verdiği ve hiçbir zaman almadığı demek. Bu anlamının tam karşılığıdır. Ve Tanrı herkese can verdi – bu bilinmeyen Tanrı – verirken ve yaşamı desteklerken kendi zihninin bir yansımasını vererek yeni bir yaşam formunu yarattı, kendi gerçeğini yarattı. İnsanlarım bir gün köleliğe düşeceklerini tahmin ettiler. Sonunda kendi kehanetleri gerçek olmadı mı? Çünkü onlar buna konsantre oldular. Tabi. Bilinmeyen Tanrı herkesin içindeki tek akıl değil, o herkesin içinde olan bir zihnin parçaları. Ve herkes dikkatli olmalı, ancak onlar seçici. Bu da Tanrının verme kalitesi. Bunu anlamak bir gün sürmedi. Geri kalan hayatımın tümünü aldı çünkü barbar yapım nefret ediyor ve küçümsüyordu, ancak ruh yapım küçük ve kırılgandı ve her gün genişliyordu. Hergün ben vücudumdan çok o noktadan dua ediyordum.
Ve sonra aydınlandım mı? Çünkü bilinmeyen Tanrı ile barış içinde olmayı aklıma koymuştum ve ben tam bunu istiyordum. Ve böylece Tanrı sevdiği için – içimdeki Tanrı tam olmak istediğimi verdi: tüm yaşam ile sevgiyi paylaşan şeylerin hepsini. Ve üstatlar biliyormusunuz, her gün verdiğim savaş neydi? Hayatımın her gününü basit tabiatımı defetmek, süphelenmek ile geçirdim. Hareket etmek ve fethetmek istiyordum. Köleliğin ağıtını istiyordum. Her, içimde savaştığım gün, kendi kendimi fethetmeye başlamıştım, bu da savaşın en ateşlisiydi. Ve tüm bu savaşlar ve fetihler sonuçta bana ne verdi? Başta hiçbirşey, çünkü yaralarımı ölçüyor ve tüm bu insanları görebiliyor ve geçmiş zaferlerimi sayabiliyor olacaktım.
Gerçek olduğunu görebiliyordum, ancak istediğim gerçek değildi, en azından yaklaşık bile değildi. Hergün gerçek olan gerçek olmayan ile çelişiyordu. Sizin tabirinizle, onunla alay ediyordu. Orada oturuyor ve Ramtha’ya, “sen bir soytarısın . Sen yaşlı bir soytarısın. Bunu kendime söylerken birşeyler içimde acı duyacaktı. Bunu söylerken birşeyler acıyacaktı, dolayısıyla acıyı araştırmalıydım. Ve acıyı araştırdığımda – her hissettiğimde, küfrettiğim birşeyi – bana gerçek olan birşeyi keşfettim. Hayatımın geri kalanı için herşey üzerinde aklımı kullanmayı seçtim. Ve farkettim ki, vücudumda kalmamın tek sebebi vücuduma olan yakınlığımdı.
Her öfkelendiğimde vücudumun merkezindeydim. Vücudum irademe hakim olduğu zamanlar, içine gömülmüştüm. Fakat hergün vücudumda değil daha çok zihnimde büyüyordum.
Her öfkelendiğimde vücudumun merkezindeydim. Vücudum irademe hakim olduğu zamanlar, içine gömülmüştüm. Fakat hergün vücudumda değil daha çok zihnimde büyüyordum.
Ve hayatımın sonunda, bu aracı nasıl terkettiğimi biliyor musunuz? Çam ağacından yapılmış bir tabutta değil. Bu uçağı rüzgar içinde terkettim. Neden benim taşıtım bu şekilde olmalıydı? Çünkü bu ruhun taşıyıcısıydı. Neden herkes gibi ölemiyecektim? Çünkü ben doğal değildim. Ve beni bu şekle sokan neydi? Sizin tabirinizle vücudumu, kişiliğimi, genetik yapımı , doğal yapımı fethetmiştim. Ve günlerimin sonunda, geçmişime olan incecik bağlantıyı koparmayı başarmıştım.
Ve neticede ne olmuştum? Daha iyi bir insan değil. Ben ruhani bir varlık, bir Tanrı olmuştum – insan değil. Ve bu benim olmak istediğim şeydi. Bilinmeyen Tanrı bir yüze sahip değil idiyse, o zaman o güçtü ve tabiatın ta kendisiydi. Bu benim olmak istediğimdi, çünkü bu benim için Tanrının tanımı idi, insanlar değil, insan değil, ancak tüm hayatın bir parçası olan bilgi üzerine varolarak hareket eden.
Öyleyse neden aydınlatılmış olarak tanındım? Aydınlatılmıştım, çünkü kendi bedenimden çok ruhumdan oluşmaktaydım. Ve böylece bugün buradayım, ve bu kere bildiğiniz gibi başka bir bedende. Ve sizler beni dinlemeye geldiniz, çünkü benim kelimelerimi okudunuz, onları duydunuz, başka insanları dinlediniz ve hayatınızda olağanüstü bir şeyi gördünüz. Ve erkek ve kadınlar, çocuklar, bir ruh, küçük, bir bedende toplanmış olarak geliyorsunuz. Ruhunuzun yaşamınızdaki görevi sizi hergün canlı tutmaktı. Sadece bu sebeple onu kullandınız. Ve ölmeden önce buraya gelmiş olmanızın tek sebebi, ruhunuzun sizi canlı tutmasıydı, ve hiçbir zaman vücudunuzu terk edecek kadar buna küfretmediniz. İşte tamamiyle bu amaçla onu kullandınız. Ama, bu sebeple buradasınız çünkü görünemediği kadar güç olarak hissediliyor. O da beni ben yapan.
Buraya beni görmeye gelmediniz. Şimdi, yapacağınızı yapmak üzere geldiniz ve ben basit, doğal olarak size görünüyorum. Öğreti ise Tanrının sizin içinizde , ruh olarak, tanımladığınız gibi yaşaması. Fakat bu sizi sadece canlı tuttu. Ve bu ruhu görebilseydiniz, hiçbir zaman vücudunuzu gördüğünüz gibi göremeyecektiniz. Benim içinde bulunduğum beden kendi tanımlarım ile çelişen bir beden. Bu beden bir dişiye ait ve ben bir erkeğim. Fakat bu harika bir şey, çünkü erkeğe ve kadına Tanrının her ikisi veya hiçbiri olduğu öğretiliyor. Size beyninizde düşündüklerinizin hepsinin muhtemelen orada olması gerekmediğini ögretiyor ve yine siz ne iseniz, bunu göremiyeceğinizi öğretiyor.
Dolayısıyla, büyük bir ihtimalle buraya bulunduğumuz zamandan farklı bir zaman içerisinde tanıdığım insanlara konuşmak üzere geldim. Ve o zaman ve bu zaman aynı anda gerçekleşiyor. Size hiçbir zaman öğretmediğim birşeyi öğretmek üzere buradayım. Sizi terketmiştim. Ve beni takip etmenizi öğretmeyeceğim; bunu yapamazsınız – ölseniz bile – çünkü ölürseniz, sadece hayatın bir hediyesini alacaksınız, bu da kabul etme yeteneğinize eşit. Ve bugüne kadar kabul ettiğiniz yegane şey yaşamınızdı, nasıl olduğu hiç önemli değil. Bu sizin için çok önemli. Açlık sizin için önemli; acı sizin için önemli; yolunu şaşırmış olmak sizin için önemli, çünkü siz gerçeği sevmiyorsunuz. Sizin için kadın olmak önemli; sizin için erkek olmak önemli.; Gördüğünüz gibi bunların tümü fiziksel unsurlar ve açlık ruhu yok edebilir. Açken Tanrıya odaklanma çabalarınızı herşeyden daha çabuk yitirebilirsiniz.
Dolayısıyla, sizlere ölmüş olsanız bile aydınlatılmış olmayacağınızı öğretmek için geldim. – Ruhani bir varlık olacaksınız ancak zihniniz olmayacak; zihniniz burada olacak – ve bildiğinizi ve benim öğrendiklerimi öğreneceksiniz: bir Tanrı: herşey Tanrı. Ve bunun yaşadığınız tek yaşam olmadığını. Bu bedenler bir nevi giysiler. Siz bu bedeni bu zaman akışının giysisi olarak taşıyorsunuz. Siz birçok giysi giydiniz. Ancak diyeceksiniz ki, “Neden hatırlayamıyorum”. Hatırlıyamıyorsunuz, çünkü
Aydınlatılmadınız. Anlıyor musunuz? Son yaşantınızda bu yaşantınızda olduğunuzdan daha fazla ilerlememiştiniz. Ve hepiniz son yaşantınızın neye benzediği konusunda endişeleniyor olsaydınız, kullanacağınız tek şey kişiliğinizin beyni olacaktı ve sonra sadece, her zaman olduğu gibi, geride beden kalacaktı. Böylece, o beden o beyin ile ölünce, hatırlamamanızın sebebi beden ve beynin gitmiş olmasıdır. Hatırlayabildiğiniz tek şey bu hayatınızdır , hatta yaşantınızın birçok gününü hatırlayamazsınız, çünkü onları yaşamamışsınızdır. O günleri yaşamadınız.
Oh, ölçülemeyecek kadar uzun yaşadınız. Evrim içerisindesiniz. Tanrı sizlere sonsuz hayat verdi. Bu ne demek? Bu, öldüğünüzde – bugün öğleden sonra, yarın sabah...vücudunuz yok olacak ancak siz ruhani vücudunuz içinde tekrar yükseleceksiniz. Fakat, ruhani bedeniniz sadece kapladığı akıl kadar büyük. Bu zihni şu anda geliştiriyorsunuz. İşte bu sonsuz hayat. Ve sonra, eğer hala çiftleşme var ise tekrar doğacaksınız. Tekrar doğacaksınız ve bugünü hatırlamayacaksınız. Neden bugünü hatırlamayacağınızı biliyor musunuz? Çünkü gelecekteki beyniniz bugün burada değildi, ancak ruhunuz buradaydı.
Şimdi,, size öğretmek istediğim beni takip etmeniz değil, çünkü bu mümkün değil ve ben tapınmak istemiyorum. Kendi kendinize tapmanızı istiyorum. Bugüne kadar Tanrı için yapılmış en muhteşem tapınak, taştan, altın, gümüş ve değerli mücevharattan değildi. En muhteşem Tanrı tapınağı insan bedenidir. Ve bu beden içerisinde ruh kendi krallığını oluşturur; bu tapınaktır. Şimdi, öğrendiğiniz şey içinizde bir kıpırtıya sebep oluyorsa, içerideki bu kıpırtı ruhunuzun duyumudur. Buraya geldiğinizde, yorgun veya aç, veya sıkılmış iseniz, bu sizin bedeninizdir. Ve zihniniz bedeninizdedir, ruhunuz değil. Öğrendikleriniz ile ilerlemiş iseniz, o zaman içinizde görülmeyen olana ancak içinizdeki kendinize konuştuğumuzu anlayacaksınız. Bunun anlamı çok büyüktür.
Bugün ve yarın için tek itiraz ne olacaktır? Sizin maymun aklınız ve insan beyniniz. Neden biliyor musunuz? Çünkü yanınızdaki arkadaşınıza kabul etme alanınızın ne kadar geniş olduğunu anlatmanızı istemiştim – bu kelimeleri düşünün: ne kadar geniş, ne kadar derin, kabul etme yeteneğinizin evresi ne kadar yüksek – işte bu inançtır. Kabul etmediğiniz birşeyi hiç bir zaman hayatınızın önemli bir hususu olarak ortaya koymazsınız.
Sadece kabul ettiğiniz birşey kalıcıdır. Şimdi, kabul etme alanınız ne kadar geniş? Şüphelerinizden daha mı geniş? Kabul etme alanınızın sınırları nedir? Bunun için mi hastasınız? Bunun için mi yaşlısınız? Kabul etme evreniz mutsuzluk olduğu için mi mutsuzsunuz? Biliyor musunuz, bunları alacaksınız. Bundan daha büyük birşey almayacaksınız, çünkü bundan daha büyük herşey sadece ruhdadır. Ruhunuz mutsuz olmanızı sağlıyor çünkü ona öyle yapmasını söylüyorsunuz.
Dolayısıyla bugün ile ilgili probleminiz bedensel zihninizdeki kabul evreniz ile ilgili; bu da burada (Neuronet). Ve siz bir de kendi suçunun kurbanı olan türden bir kişi iseniz – çok kötü ve korkunç şeyler yapmış iseniz ve üstelik suçlu olduğunuz için özel bir durum olduğunuzu düşünüyorsanız – o takdirde size anlatacağım konu ile ciddi sıkıntılarınız olacak, çünkü size kendi gerçeğinizi yarattığınızı söylüyorum. Eğer bir kurban iseniz, siz öyle olmasını istediğiniz için o sunuz. Ve siz bundan hoşlanmayacaksınız, çünkü siz acılarınız, sınırlarınız ve eksikliklerinizden başkalarının sorumlu olmasını istiyorsunuz. Ve ben size bunun kendi sorumluluğunuz olduğunu söylüyorum. Bunu hiç sevmeyeceksiniz. Ruh onaylar ancak beyin onaylamaz çünkü kimin acı verdiğini, kimin hayal kırıklığına uğrattığını söyler; neden şüphe duyduğunu söyler. Herzaman başkasının suçudur, hiçbir zaman kendimizin değil. İnsan beyninin kibiri, değil mi? Bundan hoşlanmayacaksınız.
Ayrıca hepinizin Tanrı olduğu konsepti ile de zorluk yaşayacaksınız, çünkü bazılarınız hala Tanrının cennet olarak adlandırılan bir parça gayri menkulün içinde olduğuna ve dişiden ziyade erkek olan o Tanrı’nın tüm ipleri elinde tuttuğuna inanmak isteyecektir. Böylece hayatınızda çarpık olan herhangi birşey varsa, bunun Tanrının isteği olduğunu söyleyebilir, Tanrının sizden şikayetçi olduğunu söylersiniz.
Tanrı cennette gayet uygun bir görüntü oluşturmaktadır, çünkü Tanrı orda oturduğu sürece, günahlarınızdan dolayı sizi cezanlandıracak olandır; biliyorsunuz, eksiklikleriniz, sevgisizliğiniz, umursamazlığınız, kötü düşünceleriniz için cezalandırılacaksınız. Bunu yapan cennetin bir yerinde olan Tanrıdır. Ve siz kurtarılmak istiyorsanız, sizi kurtaracak birini istersiniz. Neden biliyor musunuz? Çünkü siz bunu kendinizin yapacağınıza inanmıyorsunuz. Aslına Tanrı din içerisinde çok güzel bir görev yapmaktadır. Fakat size söylüyorum. Cennet denen bir parça gayri menkul kendi içinizde olandır ve kendinize İnandırmaya müsade ettiğinizdir. Ve sonra Tanrı bugünden itibaren sizi günahlarınızdan ve eksikliklerinizden dolayı bağışlamaya başlayabilecektir. Bugün artık bir kurban olmaktan vazgeçebilirsiniz. Bugün hasta olmaya bir son verebilirsiniz. Bugün kötüye inanmayı sonlandırabilir ve kendinize inanmaya başlayabilirsiniz. İçinizden bazıları bunu sevmeyecektir, çünkü sizin bir kurtarıcıya ihtiyacınız vardır. Bundan hoşlanmayacaksınız, çünkü Tanrının size geri geldiği ve size yardımcı olduğu bir an’a ihtiyacınız vardır. Bu sizin inançlarınıza aykırı olacaktır, çünkü bunu size ben söylüyorum ve ben size kendiniz hakkında ders veriyorum, içinizdeki hakkında. Birçoğunuz herhangi birşeyi kabul edeceğine de inanmayacaktır. Eksikliklerinizi kabul ettiniz. Bu size aykırı bir düşünce. Ve sonra “kendine ve mümkün olan herşeye inanma” aksiyomu devreye girecektir.
BU OKUL KENDİNİZE İNANMA HAKKINDA DERS VERMEKTEDİR
Fakat bir dakika. Buradaki problem nedir? Galiba bulduk. Bu problemin adı kendinize inanma. İşte bu okul onun üzerine, sadece bu hayattaki özünüz ile savaşma ve özünüzü yenme üzerine ve en büyük iştahlarımızdan da büyük ve insan beynimizin olmadığını kabul etme ve olmasını istediğimizi yaptırmayı öğrenme ve öğretme üzerine. Bu okul içinizdeki ruhun yeniden dirilişi üzerine - içinizdeki Tanrı – mucizevi olma üzerine. Ben kurtarıcınız olarak burada değilim, böyle olduğumu hiçbir zaman söylemedim. Öyle olmak da istemiyorum. Bildiklerimi, ki bunlar bir hayli fazla, sizlere öğretmek üzere buradayım. Ve bunun gerçekleşmesi için sonsuz zamanın sabrına sahibim; ancak sizin de bunu yapabileceğinizden şüpheliyim.
Siz içinizdeki Tanrıyı yüceltmeyi öğreneceksiniz. Ve bu bir hayli çalışma demek. Sonunda hala daha bedeninize sahip olacaksınız, ancak kabul etme evreniz gerçekten sınırsız olacak. Çünkü biliyor musunuz neden? Çünkü öyle mucizevi şeyler yapacaksınız ki, bu sizin kendinize daha fazla inanmanızı sağlayacak.
Bu işin parlak tarafı olduğu söylenemez; bu işin tehlikeli olan yolu, çünkü bu yol üzerinde attığınız her adımda değişen egonuz – ki bu bedenin kişiliğidir – sizi mahvetmek için uğraşacaktır.
Aydınlatılmış bir varlık olduğunuzda, değişen egonuzu yenmiş olacaksınız. Sonra size söyle diyeceğim – hayatın ince ağına takılmamış olanlar – sizlere kaybedecek neyiniz var diyeceğim: bir gün buradan, bir gün oradan, hedeflenen bir saat ? Kaybedecek neyiniz var? Kaybedecek neyiniz olduğunu biliyor musunuz? Sadece şüpheleriniz. Mucizeleri reddetmektense onları kabul ederek kaybedeceğiniz ne olabilir? Kaybedecek neyiniz var? Sabah uyanıyorsunuz, ben size ruhun güçlü nefesini almayı ve gününüzü yaratmayı öğretiyorum. Size soruyorum, bunun doğru olduğunu kabul ederek ne kaybedersiniz? Yeni başlayanlar, size söyleyeyim, bu hayatta kaybedecekleriniz bir zamanlar öyle olduğunu bildiğiniz bu hayatın sınırlarıdır, ve sizler sonsuz hayatı kazanacaksınız.
Sonsuz hayat mı? Size herkesin ölüm yatağından uyanacağını söylememiş miydim? Gerçekten söyledim. Fakat sizin için farkeden ne olacak? Çünkü siz bu bedende iken cennetin krallığını ve boyutsal krallığını ziyaret etmeyi öğreneceksiniz, böylece kabul etme alanınızı genişletmiş olacaksınız. Ve buradan geçerseniz ve geçmeyi seçmiş iseniz, herkesin gittiği yere gitmeyeceksiniz. Belki hiçbir zaman tekrar buraya geri dönmeyeceksiniz. Belki öyle yüce bir mertebeye ulaşacaksınız ki, başka bir galakside başka bir mükemmel varlıklar topluluğu sizlerin gelecekteki ailesi olacak çünkü sizler burası için sonsuz bilinmeyeni artık biliyor olacaksınız.
Şimdi, bu okula gelen herkes herzaman test edilir. Fakat onları kimin teste tabi tuttuğunu biliyor musunuz? Kendileri. Ruh kendi başına kırılgandır ve kendi kendini geliştirmek için bir imkan vardır. Fakat kişinin aklı, değişen egosu büyüdükçe ve günlük hayat içinde kale gibi yer almaya başladıkça, ruhu küçültür, çok küçük ve kırılgan olmasını sağlar. Ve ne olur? Ondan sonra çok kısa bir süre içinde şüpheye, eksiklikler duymaya başlar ve inançsızlığa düşer. Ve sonra kendilerine komfor alanı sağlayan ve kendilerini besleyen herşey ile ilgilenmeye başlarlar, çünkü bunları içlerinde kaybetmişlerdir.
Ve tekrar okula gelirler. Bu ağustos bedenine darmadağınık bir şekilde, çılgın bir ruh hali ve çekingen değişmiş egonuz ile geri döndüğünüzü şöyle bir hayal edin. İlk günlerde yapacağınız temizlik işlerini bir hayal edin. Ve temizlenecek olan nedir?
Bu ağustos bedenindeki en büyük öğrencilerimin bile derlenip toparlanması gerekti. Bu ne demek? Onlara tekrar bedenlerinden daya büyük oldukları, Tanrı’nın krallığında varolan herşeyin şüphelerinden daha büyük olduğunu anlatmak gerekti. Onlara bunu tekrarlamak gerekti ve sonra onları tekrar kendi disiplinlerine itmek gerekti ve onların algılayıp kabul etmesi gerekti. Ve sonra “ Ah, evet, ah, evet, Şimdi, hatırlıyorum” diyerek gittiler. Şimdi, bir düşünün, onlarla sadece bir hafta sürem var. Biz bu süre içerisinde dört günlük bir temizleme işinden, başka bir evreye geçmek ve daha önce kabul etmemiş oldukları birşeyi kabul etmek için üç günden bahsediyoruz; bunu yapmak için sadece üç gün ve sonra ayrılıyorlar. Geldiklerinden beri değişen ve oturduğunuz koltuklarda oturan öğrencilerimiz var mı? Evet. Benim mucizeler yaratan öğrencilerim var mı? Evet, var. Mucizeler yaratamayan öğrencilerim var mı? Evet, var. Neden. Neden, farkı ne? Neden bazıları yapabiliyor ve diğerleri yapamıyor? Cevabı biliyor musunuz? İçinizden kaç kişi bunun cevabını biliyor? Yeni başlayanlar, ellerinizi kaldırınız. Hadi, daha yükseye. Ellerinizi kaldırdığınızda göğe doğru uzanın. Omuz hizasında kalmayın. Olması gerektiği gibi olsun.